Güne Nasıl Başlıyorum



Çocuksuz arkadaşlar sağolsun mim başlatmışlar. Gökhan beni de unutmamış. Hemen yazayım.

Uyanma saatim sabah altı ile yedi buçuk arasında değişiyor (Gece en az bir en çok beş-altı kez uyanmış oluyorum tabi ki. Kesintisiz uyku diye bir şey yok) . İki tane alarmım var; biri Emre, biri Eren. Asla şaşmıyorlar. ''Bir gün de geç uyanalım da şu kadıncağızı şaşırtalım'' demiyorlar, o yüzden hiç saat-telefon ayarlamıyorum. Çocuksuzken de ''Beş dakika daha'' diye diye kırk beş dakika alarm erteleyen biri olmadığım gibi tam da böyle biri olan eşime dünyayı dar ederdim ve ilk çalışta kalkmak ya da alarmı kapatmak zorunda kalırdı (Evlilik arefesinde olanlar dikkat!). Zira ben sabah insanıyım. Erken saatte uyanık olmayı çok severim. Bir kez uyandım mı geri uyuyamam ve yatakta tembellik işsiz insanlara göre olduğundan yıllardır onu da yapamıyorum. 

Emre'nin ''anneeeee''  haykırışı veya Eren'in paytak adımları ile odama dalması ile uyanırım. Çok erkense -altı civarı mesela- ayılamam ve emzirerek ya da çocuğu yanıma alarak yarım saatçik daha yatakta kalmaya çalışırım. Çoğu sabah içimden geçen cümle şu olur ' ' Tanrım, güne başlamaya hazır değilim'' . Altıda kalktı isem önümde tam 15 saat var demektir ve o kadar süre koşturacağım anlamına gelir. 

Çok nadiren , ayda 2-3 kez, çocuklar uyuyor olur ve ben onlardan önce uyanırım. Çok mutlu olurum çünkü beş dakikada duş alıp, güne taptaze başlayabilirim. Yoksa duş bir hayaldir sabahları.

Kahvaltısız evden çıkmayan bir insanım (sıklıkla) çünkü ayılamıyorum birşeyler yiyip içmeden. Akşamdan kalmış veya poşet de olsa bir bardak çay ve tahıllı ekmekle yapılmış bir tost yeter de artar bana. Kızarmış ekmek-reçel olabilir, yumurta yapabilirsem hele süper olur. Güneş doğmadan uyandıysam kahvaltı hazırlamaya vaktim olur ve Emre'ye krep, Eren'e ve eşime haşlanmış yumurtalı bir sofra hazırlarım.

Sekiz buçuk gibi apar topar rehavetimizi atar ve Emre'yi giydir- Eren'le vedalaş- Alman gerekenleri unutma (pazartesi oyuncak, bazen spor ayakkabı-yedek kıyafet, bazen kitap - döngüsüne gireriz. ''Hadi Emre, ayakkabını giy Emre, çabuk ol Emre'' cümlelerinin ardından hızla okul yoluna koyuluruz. Yolda sohbet ederiz, müzik dinleriz, bazen çığlıklar eşliğinde ''sabır sabır ya sabır'' diyerek biter 15 dakikalık yol. 

Emre beni gülerek, el sallayarak yolcu ederse pek hafif olurum. Arabada neşeli parçalar açar, eşlik ederim karga sesimle. Genelde ''Çabuk gel anne'' yalvarması ve mahzun bir yüzle vedalaşır ve ben de kederlenirim. 


İş yerime dokuz gibi girerim. . Kahve suyumu koyup acil işlere bakarım. Kahve eşliğinde hızlıca bloguma göz atarım. Bu kadarı bana yeter. Sonrası yoğun bir iş temposu.

Ne diyorsunuz gençler? Evlenmek ve çocuk yapmak pek de akıllıca değil galiba :))

Hadi Sercan ve Ece abla, siz de yazın, merak ettim.

Etiketler: , ,